Toplumsal Şiddet Bizim De Kapımızda

siddetSon yıllarda medyada şiddet konusu yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı. Artık ülkemizde de toplumun her kesiminde sıklıkla rastlanan şiddet olgusu, üzerinde ciddiyetle durulması gereken sosyal bir mesele haline geldi.

Ailede şiddet, okulda şiddet, sokakta şiddet, iş yerinde şiddet… Medyada ise haber olarak sunulan olayların çoğunluğu şiddet içermekte. Sadece gazete okumak veya televizyon seyretmek bile yoğun bir şiddet olgusuyla yüz yüze gelmek demek.

Şiddet içeren olaylara bakarak iki önemli tespit yapmak mümkün:

Birincisi, şiddet içeren olaylar çoğunlukla çok yakın akrabalık veya dostluk bağı olan kişiler arasında cereyan etmekte.

İkincisi, şiddet çok büyük oranda basit sebeplere dayanmakta. Öyle ki, genellikle maddi olan bu sebeplerden kimi zaman şiddete maruz kişinin haberi bile olmayabilmekte.

Gerçek Sebep Maddi Sorunlar mı?

Toplumda şiddetin böylesine tırmanışa geçmesinin akla gelen ilk sebebi ekonomik yetersizlikler. Ancak konu biraz derinlemesine incelendiğinde, ekonomik yetersizliğin yaygın şiddet olgusunu tek başına açıklamaya yetmediğini görürüz. Çünkü şiddet sadece düşük gelirli insanlara özgü bir sorun değildir. Diğer taraftan şiddetin gerçekleştirilme şeklinde çoğunlukla görülen akıl almaz vahşet, hiç şüphesiz ekonomik sebeplerle izah edilemez. Mesela bir köy ortamında çalışmaktan kaçınan babayı anne-kızın baltayla doğrayıp sonra da yakmaları, ancak çok daha derin ve karmaşık sebeplerle izah edilebilir.

Ekonomik sıkıntıların, düşük refah seviyesinin, normalde su yüzüne çıkmayacak bazı kişilik bozukluklarını harekete geçirebileceği bir gerçek. Tıpkı verem mikrobu taşıyan bir insanın iyi beslenemediği, sağlıksız ortamda kaldığı zaman hastalanması gibi. Ancak, bu suç işlemeye yatkınlık hali de toplumdaki şiddetin miktarını ve yoğunluğunu açıklamaya yetmez. Çünkü araştırmalar, doğuştan gelen şiddet potansiyelinin neden olduğu şiddet olaylarının, toplam içindeki oranının % 1-2 olduğunu gösteriyor.

Şiddetin sebeplerini tartışırken dikkate alınması  gerekenönemli bir nokta da, şiddetin yön değiştirebilme özelliğidir. Yani insanlar kendilerini çileden çıkaran olaylara veya kişilere öfkelerini her zaman yöneltemeyebilirler. Bu durumda hiç ilgisi olmayan bir olay sebebiyle, yine hiç ilgisi olmayan kişilere şiddet uygulayabilirler. Mesela borsada varını-yoğunu kaybeden bir babanın kim bilir bardağı taşıran hangi durumda cinnet geçirip çoluk-çocuğunu kurşuna dizmesi gibi. Bu konuda sık rastlanan örneklerden biri de, annenin kocasına duyduğu öfkenin hıncını çocuklardan çıkarmasıdır.

İşlenen suçlar ile çekilen cezanın oransız olması veya suçların cezasız kalması da şiddeti tırmandıran bir önemli bir etkendir.

 Uyuşturucu, Alkol ve Hırsızlık

Şiddete eşlik eden iki önemli unsur vardır ki, bunlar uyuşturucu madde bağımlılığı ve hırsızlıktır. Tıpkı uyuşturucu kullanımında olduğu gibi, bazen hırsızlığın temelinde de doyumsuzluk olabilir. Pek sık olmasa da bazı kişilerin çaldıkları eşyaları başkalarına verdiklerini duymuşsunuzdur. Böyle kişiler, psikolojik tabirle onlardan ‘sevgi satın almaya’ çabalar. Ayrıca, kişi sahip olduğu mal kadar mutlu olabileceği vehmiyle yaşıyorsa, büyük ihtimalle hırsızlık ve haksız kazanç kaçınılmaz demektir.

Gerçekten de para veya servetin bir araç değil, amaç olduğu noktada, hiçbir değer sisteminin anlamı kalmamış demektir. Artık, şiddet de dahil her yol meşrudur. Bazı hırsızlar çalarken niye öldürürler? Sadece mallarını alıp canlarına dokunmasalar olmaz mı? Bu caniliğin altındaki sebep, “benim sahip olmadığıma o neden sahip olsun” kıskançlığı ve düşmanlık duygusudur.

Diğer taraftan, suç işlerken yaşanan panik duygusu, başlangıçta böyle bir niyet olmasa bile olayın cinayetle sonuçlanmasına neden olabilir. İşlediği suçun farkında olan bir suçlu, olayı örtbas etmek için daha da akıl almaz yollara baş vuracaktır.

Uyuşturucu maddeler, ahlâk ve vicdan duygusunu felce uğratır. Denetim mekanizmasını kullanılamaz hale getirir. İsteğiyle alkol alan bir kişinin de psikoloji diliyle verdiği mesaj, “bakın, ben şimdi tüm değerleri reddediyorum, özgürüm, istediğimi yapabilirim, benden korkun”dur. Nice aklı başında kişilerin alkol alınca adeta zır deli haline geldiği hepimizin bildiği bir gerçek. Aklı-mantığı böylesine buharlaşmış bir insanın o anda neler yapabileceğini tahmin etmek zor değil. Bütün dünyada alkol, şiddetin baş sebeplerinden biri olarak kabul edilir.

Bu bağlamda, alkolün bir damlasının dahi haram olması ne kadar isabetli bir kuraldır. Bir damla alkolün suç işlemeye neden olmayacağı iddia edilebilir. Fakat o bir damlanın bağımlılığa giden yolun başlangıcı olabileceğini kim reddedebilir? Sahi bir kaç yudumla yetinen var mı?

Evet, şiddetin sebepleri konusunda söylenebilecekler bunlarla sınırlı değil elbette. Sorunun çözümüne yönelik çareler neler olabilir?

 Temeldeki Asıl Sebep

Doğru çözüm yolu için, her şeyden önce sorunun sebebini doğru tahlil etmek gerekir. İzlediğim veya okuduğum şiddet konulu pek çok program veya yazıda telaffuz edilmeyen bir sebep var ki, şiddetin gittikçe tırmanmasının altındaki gerçek neden. Bu, en kısa ifadeyle toplumdaki değerlerin alt-üst olması ve dinî bağlılığın zayıflamasıdır. Kaza, kader, rızık, Allah korkusu, ahiret inancı, hesap günü gibi temel dini kavramların içi boşaltıldığında, başka hangi manzara hayal ediliyor ki? Dinî hassasiyetini bizden daha fazla kaybetmiş, daha çok dünyevîleşmiş toplumlarda suç oranının bizden yüksek olması bu tezi ispat ediyor. Bizden fersah fersah gelişmiş gözüktükleri halde yaygın şiddet olgusuyla başı dertte olan ülkelerin dinî hayatı teşvik etmeye başlamalarının sebebi ne olabilir?

Dünyada bugün görülen manzara, hukukî veya polisiye tedbirlerin arttırılması, insanların servet ve refahla ihya edilmeleri, şiddet unsurunu ortadan kaldırmaya yetmediğini gösteriyor. Kibarlığıyla meşhur oldukları zannedilen ülkelerde bile bir futbol maçında insanlar kan-revan içinde kalabiliyorsa, çocuklar makinalı tüfeklerle okuduğu okulu tarayabiliyorsa herşeyi en baştan düşünmek gerekiyor demektir.

Bizlerin de hem kendi aramızdaki olumsuzlukları irdelerken, hem çocuklarımızı yetiştirirken, “iyi insan” olmanın ancak “iyi ahlâklı” olmakla mümkün olabileceğini fark etmemiz gerekiyor. İyi ahlâk nasıl mı elde edilir? Cevabı biliyorsunuz.

 Ayşe İzci – Semerkand Dergisi


0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.