Güven Kaybı

guvenÖyle bir noktaya geldik ki, artık güven adına küçücük şeylerle avunur olduk. Araçta unutulan paranın getirilip teslim edilmesi, yolda bulunan cüzdanın sahibinin aranması haber bültenlerinde önemli haberler haline geldi. En tabii insanlık görevini yerine getirmek bir hüner sayılmaya başlandı.

İnsan hayatta hiçbir şeyi tek başına başaramaz. Mutlaka birilerinden destek alır, yardımlaşır. Bu nedenle her başarının ardında birilerinin desteği vardır. Güzel bir bina tek kişinin gayretiyle inşa edilmez, ticarette tek başına kazanç olmaz en azından müşteri gerekir, bilimsel bir keşif başkalarının ortaya koyduğu bilgi birikimi olmadan gerçekleştirilmez. Hatta bir kitap bile tek başına yazılmaz. Yazar kendisinden daha bilgili kimselerin ilminden yararlanır, kendisine öğretilmiş bilgileri kullanır.

Hiçbir varlığa ihtiyaç duymamak sadece Yüce Allah’a ait bir sıfattır. O kimsenin yardımına ihtiyacı duymaz. Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde belirtildiği gibi, Allah Tealâ bir şeyin olmasını dilerse sadece “ol” der, olur.

İnsanın bir şeyler yapabilmesi ve başarabilmesi elbette belli desteklerle gerçekleşir. Ancak başarının yakalanması için destek yanında güvene de ihtiyaç duyulur. Güven esaslı dayanışma ve destek olmadığı zaman yapılan işler bir yerde muhakkak akamete uğrar. İnsan, ilişki içinde olduğu kimselere güvenmek ister.

Ticarette güven

Eskiler “bir elin nesi var, iki elin sesi var” demişler. Özellikle ticaret alanında bu sözün çok büyük önemi vardır. Zira günümüz ekonomik düzeninde küçük müesseseler kolay kolay yaşama hakkı bulamıyorlar. Bu şartlar altında küçük şirketler ya oldukları gibi kalmayı kabul edecekler ya da kendi iş kollarına giren büyük firmalar tarafından satın alınmaya razı olacaklardır. Bu ikisine razı olmayanlar için tek seçenek ise şirketleri birleştirmek. Nitekim şartları doğru okuyup birleşen şirketler ayakta kalabilmekte ve büyüyebilmektedir.

Ülkemizde bu şekilde pek çok şirket dünya ölçeğinde saygın ve güçlü hale gelebilmiştir. Bu başarının ardında tecrübe, dünyayı tanıma, profesyonel yönetim gibi pek çok gerekçe sayılabilir. Ancak bunların yanında ortaklar arası güven çok önemli bir yere sahiptir.

Eğer ortaklar karşılıklı olarak dürüst olmazlarsa, birbirlerinin arkasından kendi hesaplarına işler yaparlarsa ortaklığın çökmesi kaçınılmaz olacaktır. Dağılan şirketle birlikte pekçok insan işten çıkarılacak, ortaklar mahkeme kapılarında birbirlerini dava etmekle zaman geçireceklerdir. Bunun örneklerini daima görüyoruz.

Bugün ne yazık ki kul hakları konusunda son derece titiz olması gereken mütedeyyin kesimden bazıları da ticarî hayatta güvenilirlik vasfını taşımıyorlar. Ortağına, mal tedarikçisine veya müşterisine kendi menfaati için yanlış yapabiliyorlar. Oysa dindarlığın temelinde ahiret hesabından korkmak vardır. Hz. Peygamber s.a.v. buyuruyor ki:

“Tüccarların kıyamet gününde günahkârlar olarak diriltilmeleri söz konusudur. Şu kimseler istisnadır: (Ticari muamelelerinde) Allah’a karşı gelmekten korkup sakınanlar, (Allah´ın alışverişle ilgili emirlerine) itaatli olanlar, (alışverişte) doğru söz söyleyenler.” (Tirmizî, 1131)

“Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tacir, nebiler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” (Tirmizî, 1130)

Arkadaşa güven

İnsan fıtrat gereği muhakkak arkadaşa ihtiyaç duyar, kendi başına yaşayamaz. Üzüldüğünde derdini dökeceği, sevindiğinde mutluluğunu paylaşacağı yakın dostları olmasını ister. Sırlarını yakın ahbabına açmak ister. Bir sorunla karşılaştığında düşünemediği çözüm yollarını istişare ederek onlardan sorar. Ailesi veya çevresiyle ilgili sorunlar yaşadığında, maddi olarak sıkıştığında ilk önce yakın arkadaşlarına koşar.

Ama bir gün gelir, incir çekirdeğini doldurmayacak bir şeyden dolayı en yakın dostuyla arası açılıverir. Pek çoğumuz böyle durumlara şahit olmuşuzdur. Dostlar birbirleriyle selamı keserler, adeta düşman olurlar. Bir müddet sonra da karşılıklı anlatılan sırların dillerde dolaştığını görür. Dostluk bitmiş, güvenerek fısıldanmış sırlar ortalığa dökülmüştür. Allah Rasulü s.a.v. bu hususta, “Danışılacak kişi güvenilecek kimsedir.” (Ebu Davud, 4463) buyurmuştur.

Kavga bile edilmiş olsa, kendisine emanet edilen sırları, mahrem meseleleri ortalığa döküp saçmak adamlığa da müslümanlığa da sığmaz. Böyle sıkıntılar yaşayan kimse o hale gelir ki, “Güvenip derdimi açabileceğim bir insan kalmadı. Herkes iki yüzlü!” diyerek kahreder. Uzun yıllar süren samimi arkadaşlığın birden heba olmasına mı yanacağını, yoksa ortaya dökülen sırlarına mı katlanacağını bilemez. Bundan sonra da dertlerini ve sevinçlerini içinde biriktirmeye başlar.

Güven duygusunu bir kez kaybettik mi onu yeniden inşa etmek neredeyse imkânsız hale gelir. Kişi yaptığından pişman olsa ve özür dilese bile izi her zaman kalbimizin bir köşesinde kalır. Nitekim Kur’an’da bahsedildiği üzere, Yusuf a.s.’a yaptıklarından ötürü Hz. Yakup a.s.’ın çocuklarına olan güveni kaybolmuştu. (Yusuf, 64)

İdarede güven

Bir idareci, ancak sorumluluğu altındaki kişilerle karşılıklı güven tesis edip uyumu yakalayabilirse başarılı olabilir. Önemli olan bir ekip olabilmektir. Üst konumdaki idareci, çalışma arkadaşlarından birine bir işi verdiğinde onu artık düşünmemeli, havale ettiği işi yapılmış kabul etmelidir. Ancak ekibinden biri onun çalışma sistemine uymayan kendince metotlar benimser ve ondan habersiz icraatlar yaparsa, o yokken ardından işler çevirir veya ayağını kaydırmaya çalışırsa, orada ekip ruhundan bahsetmek imkânsız hale gelir. Zira ortada münafıklık alametleri kol geziyor demektir.
Allah Rasulü s.a.v.’in buyurduğu üzere: “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, verdiği sözde durmaz ve emanete hıyanet eder.” (Buharî, 32)  Yine Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Müslüman, elinden ve dilinden müslümanların emin olduğu kimsedir.” (Müslim, İman, 65)

Bunun yanında ekibin başındaki insan da çalışma arkadaşlarının hukukunu gözetmeli, bir başarı söz konusu ise bunu onlarla paylaşabilmeli, taltif etmelidir. Taşın altına hep birlikte el koymak gerektiği gibi, elde edilen başarıları ve mükafâtları paylaşmasını bilmek de icap eder. Başarıda istikrarın devam etmesi için güven duygusu asla kaybolmamalıdır.

Alışverişte güven

Günümüzde insanların güvene en çok ihtiyaç duydukları yerlerden biri de alışveriş mekânlarıdır. Pazara gittiğimizde satıcının poşete çürük meyveleri de koyup koymadığına bakarız. Bir beyaz eşya veya mobilya dükkanından alışveriş yaparken, aldığımız eşyanın fiyat ve kalite bakımından uygun olup olmadığını bilmek isteriz. Bir anket yapılsa, eminiz tüketicilerin büyük bölümü satıcıların sözlerinin gerçeği yansıtmadığını düşündüklerini söyleyecektir. Bu da toplum olarak yaşadığımız güven sorununu ortaya koyar. Hz. Peygamber s.a.v. insanların güvenilirliklerinin yavaş yavaş kaybolacağını şöyle haber vermiştir:

“İnsan uykusunu uyur. (Bu esnada) güvenilirlik kalbinden alınıverir ve ufacık bir siyah leke halinde eseri kalır. Sonra (yine) uykuya dalar. (Bu sefer) kalbinden güvenilirliğ(in kalan kısmı da) alınır. Balta sallayan bir işçinin avucundaki kabarcık gibi izi kalır. (Bir zaman sonra o da söner gider… Güven duygusu bu şekilde peyderpey azalmaya devam eder ve o hale gelir ki artık), alışverişe giden insanlarda güven tamamen kaybolur. Hatta dürüst kişiler, ‘falanca kabilede dürüst insanlar varmış’ diye parmakla gösterilir.”

Bu hadisi aktaran sahabe Huzeyfe r.a. diyor ki: “Ben öyle bir zamanda yaşadım ki, o saadetli devirde ben kiminle alışveriş edeceğim diye tasalanmazdım. Çünkü alışverişte bulunacağım kimse müslümansa, dini onu bana hıyanet etmekten alıkoyardı. Eğer hıristiyan yahut yahudi ise, bulunduğu yerin valisi aman vermezdi.” (Buharî, 6497; Müslim, İman, 143)

Ailede güven

Aile, karı-koca birbirine bağlı kaldığı ve karşılıklı olarak haklarını korudukları sürece ayakta kalır. Kurulan yuvaların temelinde güçlü bir güven duygusu ve saygı bulunmalıdır.

Eşler karşılıklı olarak ahlakî yönden şüphelenmeye başladığında kurulan yuvadan da çatırtılar gelmeye başlar. Şüphe, ağacın içine giren bir kurt gibi kişiyi kemirmeye başlar. Zanlar gittikçe çoğalır, huzursuzluk artar. Bu da bütün aile fertlerine yansır.

Haram helal çizgisinin gözetilmediği, ebeveynin karşılıklı olarak saygı ve güven ile temellendirmediği bir yuvada, aile fertlerinin farklı yönlere savrulması günümüzde çok görülen olaylardandır. Manevi değerlerin çözüldüğü günümüzde yuvaların dağılma nedenlerinden biri güven zafiyetidir. Güven duygusunu kaybeden eşler birbirinden şüphelenmeye başlamış, gerçek sevginin yerini yapmacık gülüşler ve rol yapmalar almıştır. Ve bu durumun bir dayanma sınırı vardır.
Eşler arasındaki güven kadar ebeveynle çocuklar arasındaki güven de son derece önemlidir. Kaçımız acaba çocuklarımıza güvenebiliyoruz? Endişe etmeden evde yalnız bırakabiliyor muyuz? Dışarıda olduklarında kötü bir şey yapmadıklarından emin olabiliyor muyuz? Hepimizin en büyük dertlerinden biri de budur. Çözüm ise karşılıklı samimiyet göstererek, yeniden değerlerimize sarılarak güven ve saygı ortamını sağlamaktır.

Ne yapmalı?

Her başarının arkasında, beraber yola çıkılanlara güven duymak büyük bir yer tutar. Güven duygusu olmazsa, insan yerine güvenebileceği bir kişiyi bırakamazsa veya bir yere güvenerek gönderemezse orada başarıdan söz etmek zor olur. Dolayısıyla liyakat kadar güvenilir olmak da esastır.

Allah Rasulü s.a.v.’in, Arap Yarımadası’nın önemli bir kısmını güven esasıyla İslâm’a kazandırdığı söylenebilir. Zira O her bir kabileye veya şehre bizzat gidemiyordu. Ancak kendisini en güzel şekilde temsil edeceğine inandığı insanları görevlendiriyor, onlar da üstlendikleri görevi hakkıyla ifa ediyorlardı.

Günümüzde ise güvensizlik hayatın her alanına öyle sirayet etti ki, ibadet etmek için girdiğimiz camide bile aklımız ayakkabılarımızda kalır oldu. Çünkü kötü niyetli bazı kişilerin Allah’ın evine bile musallat olduğunun hepimiz farkındayız. Kamera konulan pek çok camide ayakkabı veya bağış kumbaralarının nasıl çalındığına dair kayıtları hepimiz izliyoruz.

Güven duygusu böylesine yitip gidince, ihtiyaç belirten bir insana az miktarda da olsa tasaddukta bulunmaktan da korkuyoruz. Muhtaç olduğunu söyleyeyip insanların hüsn-ü zannını suistimal edenlere hepimiz rastlıyoruz. Bu tür olaylar ne yazık ki infak iştiyakını da köreltmiştir.

Öyle bir noktaya geldik ki, artık güven adına küçücük şeylerle avunur olduk. Araçta unutulan paranın getirilip teslim edilmesi, yolda bulunan cüzdanın sahibinin aranması haber bültenlerinde önemli haberler haline geldi. En tabii insanlık görevini yerine getirmek bir hüner sayılmaya başlandı.

Toplumsal güveni yeniden inşa etmeye mecburuz. İlişkilerimizdeki savrulmaların en çok bize zarar vereceği açık. Güvenin inanç ile inşa edildiği de aşikâr. Yapmamız gereken, asırlar boyunca bizi yeryüzünün emin toplumu haline yeniden imanımıza ve değerlerimize yenidan sarılmak.

Taha Yıldız


0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.